Üç bölüm sürecek bu makalenin diğer bölümlerini kaçırırsanız bir çok şeyi kaçırmış olacaksınız, demedi demeyin! Başlıkta “bundan sonra neler olacak” demişken baştan söyleyeyim; otomotiv sektörünün karşı karşıya kaldığı deprem henüz sona ermedi. 2020 senesinde artçı depremler ve hatta tsunami gelecek. Tüm taraflar, yani marka, distribütör, bayiler ve çalışanlar tarafından “doğru yönetilmesi” gerçekten hayati olan bir döneme girildi.
Kimsenin işleri oluruna bırakma lüksü olmadığı inancı taşıyorum. “Gidenler gider, kalan sağlar bizimdir” anlayışı çok da doğru olmayacaktır, zira arada hak etmeyenler de zarar görebilir. Bu yüzden detayları gözetmek ve süreçleri doğru yöneterek yeni iş yapış şekillerine evrilmek gerekecek. Zira “kaybeden takımın kazananı olmaz”.
Tüm taraflar bunu bilerek yeni şartlara ayak uydurmak için çabalamalı. Bu yeni iş yapış şekilleri, terzi usulü, her gövdeye ayrı kıyafet dikilerek ortaya çıkacak. Yetkili satıcı ve servisler ise, ya bu yeni şekillere evrilecekler ya da devrilecekler. Neler olabileceğini takip eden bölümlerde anlatacağım. Önce, ülkemiz otomotiv pazarında bir sene önce başlayan büyük daralmanın halen sürmesine sebep olan ana unsurları yeniden hatırlayalım;
1) Tüketici kredileri ulaşılabilir değil, 2) Tüketicinin alım gücü çok düştü, 3) İthal girdiler ve yüksek ÖTV nedeniyle otomobil fiyatları makul değil, 4) Özellikle uzun dönem kiralama talebinde bozulma yaşanıyor, 5) Tüketici güven endeksi çok düşük seviyelerde seyrediyor, 6) bayi işletmecileri ve personelinin başı çektiği satıcı motivasyonu çok düşük 7) Marka distribütörlerinin de kaygı ve tereddütleri nedeniyle üretime siparişler düştü, sınırlı arz var.
Yaşanan bu büyük depremi tetikleyen yukarıda listelediğim somut nedenlerin adeta bir tsunami gibi ortaya çıkaracağı ve orta vadede yıkıcı etkisi görülecek bir dizi sektörel gerçek ile karşı karşıyayız. Göz ardı edemeyiz. Pazarımızda yeni araç satış hacminde Ağustos 2018’den bu yana yaşanan keskin daralmanın getirdiği iş sonuçları sektöre deprem etkisi yarattı.
Nakit akışındaki sıkıntıyı aşabilmek adına alınan şirket bazında önlemler sonucunda, sektör işsiz kalan binlerce çalışanla yüzleşti.
Bayilerden işlerini devredenler ya da devre dışı kalanlar oldu.
Daha fazla sayıda işletmenin 2020 sonuna kadar değişeceğini tahmin ediyorum. Sektörden satarak, çıkarak ya da "bıraktırılarak" ayrılacaklar. Bazılarının yerlerinin ise ya doldurulmasına ihtiyaç kalmayacak, ya da mevcutlar tarafından farklı şekillerde ele alınacaklar. Kısa vadede artçı depremler de gelecektir. Ancak orta vadede asıl yıkıcı olacak “tsunami etkisi”nin, 2020’den itibaren yetkili servislerin de yarıya düşecek işleriyle yaşanacağını öngörüyorum.
Tsunami benzetmesi, Endonezya depreminden sonra canlı yayınla izlediğimiz doğadaki sonuçları açısından belki çok acımasız gelebilir size, ama servis işlerindeki yarı yarıya düşüşün, satışlardaki düşüşe nazaran bayileri temelden sarsacak olması, deprem ile karşılaştırıldığında çok daha hesap edilebilir bir durum olduğu için böyle adlandırıyorum. Göz göre göre geliyor işte... Bu etki, yıllardır maddi ve manevi emeklerle kurulmuş yetkili satıcı ekosistemini ve iş yapış şekillerini tamamen değiştirir. Hazır olmak gerekiyor.
Genel anlamda yedek parça ve servis işiyle tarif edilen “satış sonrası hizmetler” için ise Oscar’lı bir filmi hatırlatacak ve duruma uygun bir benzetme daha yapacağım. Sektörün perakende ticaret tarafında deyim yerindeyse "mükemmel fırtına"nın (perfect storm) içine daldık ve çıktığımızda bir çok şey değişmiş olacak. Bu fırtınayı tetikleyen şeyler şöyle...
Yeni modeller için periyodik servis aralıkları uzuyor. Araçların az kaza yapmalarına neden olan elektronik önlemler ve mekanik anlamda sağlamlık eğilimleri de güçlenerek devam ediyor. Araç kullanımı bilinç seviyesi artmakta olan sürücülerin ortalama yıllık seyahat mesafesi ise çeşitli ekonomik ya da sosyal nedenlerle düşmeye devam ediyor. Bu sene ülkemizde an itibariyle yeni araç satışları 2017’ye göre yaklaşık %55, 2018’e göre ise yaklaşık %50 düşerken, bu durum yetkili servislere giden 0-3 yaş araç parkının keskin bir şekilde küçülmesine de sebep oluyor.
Öngörüler, yetkili servis kullanan araç sayısının 2020 sonlarında 2018’e göre %50 daralacağını söylüyor. Hatta araç parkı yaşlanmaya devam ettikçe ve garanti imkanlarının dışına çıkan araçların oranı arttıkça özel servisler de büyümeye devam edecek.
Araç kullanıcıları bundan böyle daha az duygusal ama daha fazla rasyonel olacaklar. Sonuç olarak, düşmekte olan “yetkili servisler araç parkı”, bayiler ve markalar için öncelikli tedbir alınması gereken en önemli noktalar olarak gözüküyor. Diğer yandan, Yetkili Servis işletmeciliğinde düşen talebi telafi ederek devamlılığı sağlamak üzere fiyatları yükseltmek bundan sonra bayiler için mümkün olmayacak. Örneğin İngiltere'de, servis satışlarının tüm giderlere olan karşılama oranı (absorption rate) 1998'de %85 iken günümüzde %45'lere düşmüştür. (Kaynak: ICDP)
Dolayısıyla önümüzdeki günlerde ülkemizde de yanıt bulunması gereken en önemli sektörel soru, bayi ağlarının iş modeli ve yeni kapsamının nasıl olacağıdır. Zira işletmelerin, bu oranlarla sürdürülebilir olamayacağı aşikar. Ayrıca, büyüyen kentsel nüfus, yolculuk mesafelerinin azalmasına, bu durum da otomobil sahipliği için talebin azalmasına sebep olacak.
Yerel belediyelerin desteklediği toplu taşıma hizmetlerinin kentleşmede daha da güçlendiğini ise, hep birlikte yaşayacak ve göreceğiz. Daha geniş bir yelpazede sunulacak kamusal toplu taşıma imkanlarını, vatandaşlar artan bir oranda daha da fazla kullanacaklardır. Ama sanmayın ki otomotiv bitecek. Marka ve model rekabeti her zamankinden daha da şiddetli devam edecek.
İnternet ve bilgi teknolojileri bundan böyle ana satış özellikleri olarak ön plana çıkarken, "güvenlik" ve “dayanıklılık” özellikleri tavizsiz artan bir tüketici tercihi olarak hep gündemde olacaktır.
Benzin, dizel, LPG, CNG, hibrit ya da elektrikli araçlar ve de çeşit çeşit şanzımanlar ile markaların bundan sonra daha da çok seçenek sunması bekleniyor. İçten yanmalı motorlar pazarın ekseriyetine hakim olmaya devam ederken, özellikle küçük turbo-şarj benzinliler dünya pazarlarını domine edecek.
Elektrikli araçlar ise devletlerin kendi ülkelerinde sağladığı kamusal desteklere göre, ülkeden ülkeye değişen bir kalkınma dönemi içerisinde olacak. Kanımca bu alanda başı hibrit motorlar çekerken elektrikli araçların da yükseliş trendi küresel pazarda artarak devam edecek. Kuzey Avrupa, Amerika kıtasında belirli bölgeler ve Çin bu konuda öncü iken, ülkemizde temkinli, yavaş, ama dikkate değer bir artış bekliyorum.
Devamlılık için satış ve servis ağı yatırımlarını optimize etmek gerekecek. Böylece markaların satış ağlarının yalın ve daha entegre olması gerekecek. Müşterilerin daha az bayi ziyareti yapıyor olması daha az satış noktasına neden olacak. Ama giderek farklılaşan müşteri ihtiyaçlarının, bilindik formatta bayilik yapısı tarafından karşılanması da mümkün olmayacak.
Online aktivitedeki artış, yeni ve ikinci el araç fiyatlandırmasını daha da baskı altına alacak. Özel servislerin artan ve iyileşen varlığı, tamir ve bakım fiyatlandırmasını aşağı doğru zorlayacak. Bu doğrultuda gerçekleşecek bayi ağlarındaki rasyonalizasyon ile finansmanı güçlü yetkili satıcı tipinden operasyonu güçlü yetkili satıcı tipine geçiş hızlanacak.
Tam mesai vererek işinin başında duran ve tüm detaylara hakim otomobilcilerin bu işe devam edebileceğini düşünüyorum.
Markalar ise, finansman desteği verecekler ise, gerektiğinde bu tip işletmecilere verecektir diye inanıyorum.
Konu ilginizi çekiyorsa, "Bundan sonra neler olacak?" konulu 3 makalelik yazı dizisinin ikinci bölümünü kaçırmayın. Haftaya Salı günü görüşmek üzere...